Ayağının altındayken düşmene yol açacak kayganlıkta bir şey.
Yol boyunca çıkarmaya çalıştığın bu yüzden de yavaşladığın hatta bir yerden sonra kenara geçip sadece onunla uğraştığın bir şey.
Geçmiş,gölge gibidir.Takip etmeyi de saklanmayı da sever.
Gizlice, adım adım gelir arkamızdan da fark edemeyiz.
Ansızın ışığın ters açı yaptığı anlarda çıkıverir karşımıza.
Hayatın birçok döneminde evini sırtında taşıyan bir kaplumbağa gibi sırtımızda taşırız geçmişi 'yok ya ağır değil zaten'diyerek.
Günler,aylar,yıllar geçtikçe ağırlaşır da aldırmayız.
Altında ezileceğimizi anlarız da geçmişin yükünü sırtımızdan atıvermek gelmez aklımıza.
Çözümü başka yerlerde,başka hayatlarda,başka duygularda ararız.
Teselli cümlesi olarak da 'çivi çiviyi söker'i seçeriz.
Bunun anlamı hayatımıza daha güçlü biri girdiğinde diğeri eski gücünü kaybedecektir.
Evet belki eski gücünü yitirir ama yerine gelen çivi diğerinin aşındırdığı o boşluğu tam doldurabilecek mi bakalım.
Tam olarak doldurabilecek olanı bulana kadar delik deşik olan hayatımız parçalara ayrılmayacak mı?
Deneme tahtası olacak kadar değersiz mi hayat gerçekten?
Ya da eskisinin yerini dolduramayacağını anlayınca kenara atılıveren çivi bunu hak etmiş miydi ki?
Hayatta her daim güçlü olmak gerekiyor desenize.
Aksi takdirde ya bir gün çivi olasımız tutarsa da sökemezsek...
O zaman zaten delik deşik olmuş hayatımız bir de yerle bir olacaktır.
İyisi mi biz anı yaşayalım.

Gülelim.
Ağlayalım.
Ama orada bırakalım.
Tahta görünümlü hayatımıza elastikiyet kazandırıp süngerleşelim.
Çok sevdiklerimiz içimize çivilenmese de iliklerimize kadar işlese mesela.
Onunla dolsak ama taşmasak.
Onun rengini alsak.
Hem günün birinde 'her güzel şey..' ile başlayan cümleler kurmaya başlarsa bir çırpıda sıkıveririz kendimizi.
İçimizden akıp gider.
İzi kalmaz.
Bir zaman sonra yenisi geldiğinde de geçmişten sıyrılmış bir şekilde yeniden başlarız.
Güzel bir iç yıkanmasından sonra birkaç günlük güneşli havaya bakar.
Yeniden mutlulukla dolup renk değiştiririz.
'Sökebilecek mi? Doldurabilecek mi?' gibi korkular, sorular olmadan yaşarız.
Hayatta her alanda kıyaslamaya gitmekten kurtuluruz.
Kurtulduğumuzda anlarız aslında ne kadar yorulduğumuzu.
Tıpkı var olduğunu bilmediğimiz dönemde ne kadar da ihtiyacımız olduğunu anlamadığımız her şey gibi.
Kalbinizi değil kendinizi süngerleştirin.
Hem bu sayede kalbinize ulaşana kadar içinize çektiğinizin doğru olup olmadığını düşünmek için vaktiniz olur.
Kalbinizi değil kendinizi süngerleştirin...peki kalbindeki süngerden geçemiyorsa???
YanıtlaSilBu demektir ki sen içinden akmasına izin vermiyorsun belki de yeterince istemiyorsun çünkü diğer türlüsü mümkün değil.Ve biliyor musun insan imkansız gelen şeylerin imkansız olmadığını anladığı anlarda içindeki gücü keşfeder ve kendini inşa etmeye başlar.
YanıtlaSil