13 Aralık 2014 Cumartesi

Son parçayı getirene ödül.

Son zamanlarda hayatımı sorsanız size şöyle derim.
Tam bitecekken son parçasının yok olduğu anlaşılan bir puzzle.
Eksik.
Anlamsız.
Öyle hissediyorum.
Öyle yaşıyorum bugünlerde.
Her parçam öylesine eşsiz ki hangi parçanın eksik olduğunu biliyor olmam yerine yenisini koymaya yetmiyor.
Kaybolan parçanın peşinden gitmekse bazen samanlıkta iğne aramak gibi.
Hem bulsam da eskisi gibi yerine oturacak mı bakalım.
Hadi oturdu diyelim renkleri eski canlılıkta mı hala? Diğerleriyle uyum sağlayabilecek mi eskisi gibi?
Siz olsaydınız neden kayboldu diye mi sorardınız neden kaybettim diye mi?
Ne yalan söyleyeyim ben ikisini de soruyorum.
Yokluğunu ilk farkettiğim anki heyecanım, üzüntümle etrafa saldırıyorum 'neden kayboldu?' diye
Bu uğurda bazen yakıp yıkıyorum hatta.
Sonra sakinleşip kabuğuma çekilince diyorum 'neden kaybettim?'.
Öyle eşsiz öyle bütünleyici öylesine güzeldi ki nasıl olur da kaybederim.
Bu sefer kendimle hesaplaşma sürecim başlıyor.
Günlerce kavga ediyorum içimdeki benle.
Kendimi suçlayabilme cesaretini bulabildiğimdeyse 'evet' diyorum kendime 'senin yüzünden'.
Yanı başındaydı sahip çıksaydın.
Ama bunların hiçbiri eksik parçayı geri getirmeye yetmiyor.
Yüzüme her bakan eksik parçayı hemen farkedecek bir şeyler yapmam lazım diyorum.
Sonra başlıyorum aramaya.
Ben henüz eksik parçayı bulamadım.
Ama 'vazgeçmeye niyetin var mı?' derseniz 'nasıl olsun ki?' derim.
Vazgeçmek beni ben yapan şeylerden vazgeçmek anlamına gelmez mi?
Bir insan kendinden nasıl vazgeçsin.
Kayıp parçalarınız olmadan hayata devam etme fikrine alışmayın.
O halde size çok güzel olduğunuzu söylerlerse doğruları duymuyorsunuz demektir.
İnanmayın.
Kendinizi kandırmayın.
Gitarın akordu olanıyla olmayanı hiç bir olur mu?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder