Nasılsınız ?
Nasıl geçiyor günler ?
Özlüyor muyuz birbirimizi ?
Uyku sorunsalını saymazsak benim fena sayılmaz.
Onu da sabah yürüyüşleri ile çözüyor gibiyim bu aralar.
Sabah dediysem, ben eve varmak üzereyken güne henüz yeni uyanıyor Bornova.
Mavinin en güzel tonu, sabahın nefis esintisi, dönüş yolundaki ağaçlık yolda yüzümü öpüyor usulca.
Aynı kaldırımda karşılıklı gelen insanların, bir tahterevallide dengede durmaya çalışır gibi en uzak mesafe ile geçme planı yaptıklarını görüyorum.
Zorunda bırakıldığımız için birbirimizin kişisel alanına saygılı duruşumuz ve bu vesile ile medeniyet mertebesi ilk basamağını arşınlıyor oluşumuz..
Mecbur kalınarak öğrenilen bu davranışın zamana yayılmasını dileyerek yürümeye devam ediyorum.
Köşedeki durak hareketlenince eve dönüş zamanının geldiğini idrak ediyorum.
Yağmur atıştırmaya başlıyor.
Eve girmemle demlenmiş kahvenin sert kokusu çarpıyor burnuma.
Kahve için teşekkür etmek üzere odasının kapısına gittiğimde topladığı uzun, kıvırcık saçları alnına düşmüş, gözleri kapalı halde uzandığını görüyorum.
Uyuyordur belki diye yüzünün çok seyredilesi olduğunu söyleyemiyorum.
Sizin de bazen insanların yüzüne bakma isteğinizi durduramadığınız oluyor mu ?
Romantik bir klişe değil bu, merak dürtüsü.
Yüzdeki simetri, kusurlar, saçların hatları törpüleyişi, mimiklerin duyguları ele verişi, çene kemikleri..
İnsan, her anını aynada izler gibi izleyemiyor ve özellikle de heyecanlı olduğu anlarda otokontrolünü tamamen kaybediyor.
O yüzden en çok heyecanlıyken seyretmeyi severim insanları.
Bir insanın iç titreyişinin göz bebeklerine, dudak kıvrımlarına, bakışlarına yansıması, ona mercek olup vizörden bakma, kadrajlama isteği uyandırır bende.
Çektiğim kareleri kendisine gösterdiğimde kendi ile yeniden tanışır. Farkında olmadan nasıl saydamlaştığını izler.
Yavaşça kapıyı çekerek çıktım odadan.
Bir bardak kahve alarak geçtim bilgisayarın başına.
Yan taraftaki pencereyi araladım, yağmur hızlanmıştı.
Evde kalmak zorunda olduğum bu günler, belki de bana yeni bir başlangıcın kapısını aralıyor.
Ya da ben o kapıdan girme konusunda öyle ısrarcıyım ki inatla zorluyorum.
İnat, çekim yasasının olmazsa olmazı, düşüncelerimiz ile gerçekleşme ihtimali arasındaki mıknatıstır.
Düşüncelerimiz ile kendimize doğru çektiğimiz olaylar, durumlar ve hatta insanlar, geleceğimizi yaratır. Bu noktada önemli olan, hayatın bilinçli yaratıcısı olabilmektir.
Hangisi olursa olsun tekrardan sıyrılıp farklı türlerde yazmayı, fikir bulmaya yönelik izlemeyi deniyorum bugünlerde.
Uzun zamandır içimde olan fakat sürekli ertelediğim bu istek, takip ettiğim bir dergideki "yeni yazarlar arıyoruz !" çağrısı ile perçinlendi.
Bakarsınız olur ve yeni bir başlangıç köşesinden süzülüveririm.
Hayali bile nasıl güzel !
Yazı serüvenime yerleştirdiğim kısa ayraçlarda zamanımı çoğunlukla mutfakta geçiriyorum.
Profiterol yapmayı denerken kazandibinin tarifini buluyor, içli köfteyi şekil vermek ile zaman kaybetmemek için fırında yapmayı deniyorum. Ve oluyor.
Her türlü iddiadan uzak olduğum mutfak konusuna giderek ilgimin arttığı günler geçiriyorum.
Evlilik fikrine mesafeli duruşum, "bu bir simülasyon" diye çınlasa da kulağımda, keyif almaktan kendimi alamıyorum.
Sanırım değişiyorum.. 02/04/2020 - 11:28
Güzel bir gün olsun.
Keyifle dinleyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder