26 Nisan 2020 Pazar

Bu Günler (5)

Bölük pörçük uyuduğum bir gecenin sabahına doğru yorgun uyandım.
Başucumda duran şişenin boş olduğunu görünce yataktan kalkıp yarı uyur vaziyette mutfağa doğru ilerledim.
Raftan aldığım cam bardağı yarısına kadar doldurup yavaş yavaş içmeye başladım. 
Çoğu zaman susuz kaldığımı hissetmem, baş ağrımı kessin diye ilaç içerim ben. 
İlacı yutabilmek için içtiğim su, baş ağrımı keser, ben ilaçtan olduğuna inanırım.
Tekrarında yine aynı hataya düşerim.
Bardağın dibinde kalan suyu, pencere önündeki saksıya döküp şişeyi doldurdum.
Bunlar olurken geçen sekiz dakikada yine düşünmek istemediğim konulara daldım.
Uyanık olduğunuz her an, olan veya olamayan pek çok şey, "neden"leri ile boğar mı sizi de ?
Sırf düşünmemek için televizyon açık uyur musunuz ?
Ya da sırf tartışmaya girmemek için arabada müziğin sesini yükseltir misiniz ?
Yoksa siz, sohbet edilemediği için yükseltenlerden misiniz ?
İkisi de aynı şey mi dersiniz ?
Doldurduğum cam şişeyi alarak odama döndüm. 
Kapının hemen yanına yerleştirilmiş olan şifonyer aynasında birkaç saniye kendime bakıp saçlarımı sol yana doğru attım. 
Annemin geçtiğimiz sevgililer gününde hediye ettiği kolyenin saçlarıma dolandığını fark ettim. 
Düğümü açabilecek kadar sabredemeyince kolyeyi çıkarıp yeniden taktım. 
Işığı kapatıp yatağa oturduğumda uykum kaçmıştı. 
Doldurduğum şişenin yanında duran, geceden kalmış yarım bardak suya gözüm daldı. 
Çabasızlığı sevemediğim için ihtiyacım olan kadarının, aslında hep yanı başımda olduğu gerçeğini göremeyişim gibiydi..
Balkon kapısını aralayıp televizyonu açtım. 
Zamanlayıcıyı ayarlamadan yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım.
Uyuyamayınca sözleri çok yakın gelen bir Serin şarkısı dinledim. 26/04/2020 - 01:49

Güzel bir gün olsun. 

19 Nisan 2020 Pazar

Bu Günler (4)

Nasıl gidiyor ?
Birkaç beden büyük gelen hırka ile geçirdiğim 23.
Saçlarımı kalem ile topladığım 10.
Şu an dinliyor olduğum Keane şarkısıyla 3.
Bartu Küçükçağlayan ile Melikşah Altuntaş'ın canlı yayınını sonuna kadar izlediğim 9.
Festival filmlerini irdelediğim, Tolga Karaçelik'e hayran olduğum 7.
Görüntülü konuştuğum insanlara sıkıldıkça şarkı söylediğim 16.
Şarkı söyleyişimi yadırgamayıp eşlik ettikleri 15.
Galerisindeki "İpek'in teslimiyet sendromu" adlı albüme konu olduğum 24.
Domestik bir kadın olmayı benimsediğim 26.
Ordu'ya gidemediğim 19.
Doğum gününde Çatalca'da yamaç paraşütü yapma hayali ile aldığım biletlere üzüldüğüm 13.
Tahammülsüz ve sarkastik yanımın hiç olmadığı kadar sivrildiği 11.
Herkes uyurken uyanık kaldığım 22.
Yeniden seramiğe başlamaya göz kırptığım 4. , malzeme almaya üşendiğim 3.
Geçen anların geçmeyen hislerinde yeniden yaşamayı düşlediğim 17.
Bazı insanların hayatlarına ilişkin merakıma yenik düştüğüm 8.
Merakın hayranlıktan doğduğunu idrak ettiğim 6.
Mantarı her öğün yiyebildiğimi fark ettiğim 2.

gece. 19/04/2020 - 02:23

Güzel bir gün olsun.
Keyifle dinleyin.


14 Nisan 2020 Salı

Bu Günler (3)

Keyifle dinleyin.

Hangi rolü daha iyi yapıyorsun bu hayatta ?
Yanında kimse yokmuş gibi davranabildiğin bir herkes var mı dünyanda ?
Ya da şöyle sorayım, hangi hale daha yakınsın ? Kalıpların şeklini çabucak alır mısın ?
Peki rastgele bir elbise versem beni kırmayıp geçirir misin üzerine ? Yakıştırır mısın kendine ?
Hangi halinle aynada daha güzel görürsün kendini ?
Seni seyretmeye doyamıyor olsam yeter mi mesela ?
Tuhaf.
Sence de etraftaki herkes, benliğimizin turnusoluymuş gibi davranmıyor mu ?
Sürekli kendi elbiseleri ile etrafında dönmemizi isteyen, hatta bunu severek yapmamızı bekleyen, mutsuzluğumuzun ise tek sorumlusu olarak bizi işaret eden yığınla insan..
Her negatif düşünceyi filtresiz kabul etmiş, tarif edildiği yerlerden özenle kendini kırpmış olan ben..
"Neden bütünü göremiyorum da kendimin parçalarıyla uğraşıyorum ?"
Peki senin düşüncelerinle renklenmiş, davranışlarınla işlenmiş o elbise sendeki gibi durdu mu üzerimde ?
Tarif ettiğin bu kişi olmak istemiş miydim gerçekten ?
Ya da olmak istediğim, sadece bu kişi miydi ?
Bu elbiseyi güzel taşıyamadığım gün, tüm anlamımı yitirecek miyim sence ya da sende ?
Senin renklerinle boyanmak, kurumadan ikinci katı sürmek gibi.
Sana karıştığım sürece asıl rengi asla göremeyeceğiz.
Asıl üzücü olansa zamanla asıl rengi tarif bile edemez hale gelecek, bile bile yarın aynı elbiseleri giyecek oluşumuz.. 14/04/2020 - 23:52

Güzel bir gün olsun.


10 Nisan 2020 Cuma

Bu Günler (2)

Hayat.
Beş harflik bir şaşkınlık.
Her haline büründüğü bu şaşkınlığın hem -e hem -i hali olabiliyormuş insan.
Hayata karşı dik durmaya çalışırken hayatı sünger gibi içine çekebiliyormuş insan.
Aynı anda iki parça olduğum, tam hissedemediğim günler yaşıyorum.
Bir parçamı var eden güzelliğe aniden veda ettiğimiz, uykusuz gecelerde ağlama krizlerine girdiğimiz bir haftanın sonuna yaklaşırken beni var eden güzelliğin uzun zaman sonra açtığı çiçekleri öperek seviyorum.
Çünkü ben, kıyamadığım insanları hep öperek severim.
Süregelen baş ağrım, teslim olmamla son buluyor.
Yalın hali, kırarak yumuşatıyor hepimizi.
Bilirsiniz işte sert olan çabuk kırılır.
Kırılarak esnemeyi öğreneceğiz.
Bir de -de hali var.. Bu halde yapmam dediklerim, -den halinden tedirginliğime yol açıyor.
Çünkü bulunma hali, ayrılma haline mecbur ediyor.. 10/04/2020 - 18:28

Güzel bir gün olsun.
Keyifle dinleyin.

5 Nisan 2020 Pazar

Bu Günler (1)

Hayatlarımızın yakınlığı, evlerimizi yakınlaştırdığı gibi bize de birbirimize benzer şekiller verdi zamanla.
Haftanın en az iki gecesi şanslıysak taburede oturabildiğimiz, ayaküstü yerlerde tattığımız lezzetler, sonrasında eve kadar yaptığımız yürüyüşler, hafif uykunun yarattığı farklı bir algı açıklığı ile ettiğimiz sohbetlerin ardından eve dönüşümüz..
Tüm ışıkların söndüğü bir saatte yine öyle bir gecede "hadi !" derken bulduk kendimizi.
Üzerimize ne bulduysak geçirdik ve on dakikaya köşede buluştuk.
Yol boyunca ondan, bundan konuştuk.
"Nasıl olacak bu işler İpek" dedi, cümlenin sonuna soru işareti koymayan bir sesle.
Güldüm. "Hallederiz" dedim sırtına hafifçe vurarak. Kaşlarını kaldırıp bana baktı ve güldü.
Konuyu değiştirmeye çalıştığını anlamayayım diye şaşırmış gibi yaparak devam etti.
"İnsanlar böyle yerlere niye gider hiç anlamıyorum !".
Söylerken sağ eli ile hafif derme çatma bir binanın ikinci katını işaret ediyordu.
Karanlıktan ve lens numaramın muhtemelen artık küçük geliyor oluşundan tam ismini okuyamasam da oranın bir "korku evi" olduğunu seçebiliyordum.
Daha öncesinde deneyimlemediğim için sitemkar cümlesindeki olumsuzluğa aksiyon göstermedim.
"Niye" kelimesinin "nasıl" anlamından çok "neden" anlamı ile ilgilendiğimi belli ederek "şöyle açıklayabiliriz belki .." dedim :
Hayatta her zaman hissetmediğimiz duyguları tek başına yaşadığımızda temiz havaya çıkmış gibi hisseder, derin bir nefes alırız.
Korku da bunlardan bir tanesidir.
Günlük hayatta korkuyu tüm canlılığı ile tek başına yaşayamadığımızdan beynimiz bu hisse alışık değildir. Bu yüzden de davranışsal olarak zihnimiz korkunun ana rengi ile boyandığında verdiği reaksiyona şaşırır ve hatta alışılmadık bu histen ilginç bir şekilde haz alırız.
Diğer bir deyişle insan, engelleyemediği fakat bünyesinde kaygı da yaratmayan bu duyguyu sever.
Farklı yoğunluktaki duyguların birbirine karışarak yeni duygular ortaya çıkardığını iddia eden Plutchik Teorisi de aynı şeyi söyler aslında.
Sekiz temel duygudan biri olan korku, farklı bir duygu ile karıştığında ortaya hep boğuk renkler çıkar.
Temel duygu, saf hali ile yaşandığında ise renk, her zaman daha canlı ve yaşanasıdır.
Karışmak, kelime anlamı gereği bulanıklık getirir insana.
...
Bugün günlerden cuma, saat gece on bir..
Arabayı kullanırken korkunun içimdeki tüm renklere karıştığını hissediyorum.
Az önce tüm gece için ne seyretsek planı yaparken yapılan bir açıklama, apar topar hazırlanan bir çanta, kaygı dolu gözler, bir daha ne zaman açacağımızı bilmeden kapattığımız kapı..
Başladığımız yere, "bir daha gidemezsek" kaygısı ile dönüyoruz bu gece.
Belirsizlik, insanı en çok karıştıran, karıştırdıkça rengini "umutsuzluk ve endişe"ye döndüren şeymiş bugünlerde anlıyorum.
Gece araba kullanmayı sevmesem de çok özlediğimi fark ediyorum.
Zihnim bulandıkça sağ ayağımla pedalı zorluyorum.
Yol boyunca aynı şarkıyı dinliyoruz.
Şarkı son kez bittiğinde sağ tarafıma dönerek ;
"Sahi nasıl olacak bu işler ?" diyorum.

Güzel bir gün olsun. 04/04/2020 - 01:08
Keyifle dinleyin.


2 Nisan 2020 Perşembe

Simülasyon

Nasılsınız ?
Nasıl geçiyor günler ?
Özlüyor muyuz birbirimizi ?
Uyku sorunsalını saymazsak benim fena sayılmaz.
Onu da sabah yürüyüşleri ile çözüyor gibiyim bu aralar.
Sabah dediysem, ben eve varmak üzereyken güne henüz yeni uyanıyor Bornova.
Mavinin en güzel tonu, sabahın nefis esintisi, dönüş yolundaki ağaçlık yolda yüzümü öpüyor usulca.
Aynı kaldırımda karşılıklı gelen insanların, bir tahterevallide dengede durmaya çalışır gibi en uzak mesafe ile geçme planı yaptıklarını görüyorum.
Zorunda bırakıldığımız için birbirimizin kişisel alanına saygılı duruşumuz ve bu vesile ile medeniyet mertebesi ilk basamağını arşınlıyor oluşumuz..
Mecbur kalınarak öğrenilen bu davranışın zamana yayılmasını dileyerek yürümeye devam ediyorum.
Köşedeki durak hareketlenince eve dönüş zamanının geldiğini idrak ediyorum.
Yağmur atıştırmaya başlıyor.
Eve girmemle demlenmiş kahvenin sert kokusu çarpıyor burnuma.
Kahve için teşekkür etmek üzere odasının kapısına gittiğimde topladığı uzun, kıvırcık saçları alnına düşmüş, gözleri kapalı halde uzandığını görüyorum.
Uyuyordur belki diye yüzünün çok seyredilesi olduğunu söyleyemiyorum.
Sizin de bazen insanların yüzüne bakma isteğinizi durduramadığınız oluyor mu ?
Romantik bir klişe değil bu, merak dürtüsü.
Yüzdeki simetri, kusurlar, saçların hatları törpüleyişi, mimiklerin duyguları ele verişi, çene kemikleri..
İnsan, her anını aynada izler gibi izleyemiyor ve özellikle de heyecanlı olduğu anlarda otokontrolünü tamamen kaybediyor.
O yüzden en çok heyecanlıyken seyretmeyi severim insanları.
Bir insanın iç titreyişinin göz bebeklerine, dudak kıvrımlarına, bakışlarına yansıması, ona mercek olup vizörden bakma, kadrajlama isteği uyandırır bende.
Çektiğim kareleri kendisine gösterdiğimde kendi ile yeniden tanışır. Farkında olmadan nasıl saydamlaştığını izler.
Yavaşça kapıyı çekerek çıktım odadan.
Bir bardak kahve alarak geçtim bilgisayarın başına.
Yan taraftaki pencereyi araladım, yağmur hızlanmıştı.
Evde kalmak zorunda olduğum bu günler, belki de bana yeni bir başlangıcın kapısını aralıyor.
Ya da ben o kapıdan girme konusunda öyle ısrarcıyım ki inatla zorluyorum.
İnat, çekim yasasının olmazsa olmazı, düşüncelerimiz ile gerçekleşme ihtimali arasındaki mıknatıstır.
Düşüncelerimiz ile kendimize doğru çektiğimiz olaylar, durumlar ve hatta insanlar, geleceğimizi yaratır. Bu noktada önemli olan, hayatın bilinçli yaratıcısı olabilmektir.
Hangisi olursa olsun tekrardan sıyrılıp farklı türlerde yazmayı, fikir bulmaya yönelik izlemeyi deniyorum bugünlerde.
Uzun zamandır içimde olan fakat sürekli ertelediğim bu istek,  takip ettiğim bir dergideki "yeni yazarlar arıyoruz !" çağrısı ile perçinlendi.
Bakarsınız olur ve yeni bir başlangıç köşesinden süzülüveririm.
Hayali bile nasıl güzel !
Yazı serüvenime yerleştirdiğim kısa ayraçlarda zamanımı çoğunlukla mutfakta geçiriyorum.
Profiterol yapmayı denerken kazandibinin tarifini buluyor, içli köfteyi şekil vermek ile zaman kaybetmemek için fırında yapmayı deniyorum. Ve oluyor.
Her türlü iddiadan uzak olduğum mutfak konusuna giderek ilgimin arttığı günler geçiriyorum.
Evlilik fikrine mesafeli duruşum, "bu bir simülasyon" diye çınlasa da kulağımda, keyif almaktan kendimi alamıyorum.
Sanırım değişiyorum.. 02/04/2020 - 11:28

Güzel bir gün olsun.
Keyifle dinleyin.