18 Mayıs 2020 Pazartesi

Bu Günler (8)

Geçenlerde dinlediğim ve çok etkilendiğim bir Podcast'te konuşmacı ;
"Beş yaşındaki yeğenimin kitabında 'bazen mutsuz olabilir, hüzünlü hissedebilirsin bu çok normal' yazıyor" diyor ve şöyle devam ediyordu,
"Daha da ilginç olanı, yan sayfadaki görselde mutsuzluk, bir illüstrasyon olarak çocuklarla parkta oynuyor, kaydıraktan kayıyor".
Beş yaşındaki bir çocuğun bilinçaltına mutsuz olmanın en az mutlu olmak kadar normal olduğu bilgisi böylece kodlanmış oluyor ve çocuk, bu bilgiye sahip olarak gelişimine başlıyor.
Peki ya sen, en son ne zaman "bir yerde yanlış yapacağım" ön kabulü ile çıktın yola ?
Ya da hiç çıktın mı ?
Yoksa daima mutlu olma odaklı bir hayat mı seninki ?
Öyle ya içine doğduğumuz toplumda bize hep şükretmemiz gerektiği tembih edilmedi mi ?
Aman kızım mutlu ol, bak ailen yanında, seni seven insanlar var, sağlıklısın, insanlar neler yaşıyor şükret..
Bizi mutlu edecek her şeye sahip olduğumuza inandırılmışız ve mutsuz olmayı kendimize hak görmez olmuşuz.
Sıkı sıkı kapatmışız kapılarımızı mutsuzluğa.
Tüm katılığı ile kapıyı açmak için zorlarken, var gücümüzle onu içeri almamaya çalışmışız.
Hayatın bir dönemini kapıya yüklenmek ile geçirirken biz, onun gaz hali ile kapının altından sızdığını fark etmemişiz bile.
Kapıya yüklendiğimiz her an, mutsuzluğa karşı savunma mekanizmaları geliştirdiğimizi sanmışız.
Toparlanıp dışarı atmışız kendimizi gülmüşüz, eğlenmişiz, -mış gibi yapmışız.
Hayatın hiçbir anında mutsuzlukla vakit geçirmek normalize edilmediği için hep çok korkmuşuz.
İyi görünürsek iyi olacağımızı sanmış, görmediğimiz şeylerin olmadığına inanmışız.
Oysa ateşin söndüğü her an ocak kapanmış sayılır mı ?
Fark ettirmeden sızan gaz, zamanla zehirlemez mi seni ?
Fark ettiğinde çok geç olmaz mı her şey için ?
Sen kapıyı zorlarken o dışarıda kalmaya devam ediyor sanıyorsun.
Zaman geçiyor ve bir gün gitti sanıp kapı kolunu bırakıyorsun.
Yorgun düştüğün bu mücadelenin sonunda ilk kez içeriye dönüp duvarlarına bakıyorsun.
Duvarların islenmiş oluşuna ve içerinin havasızlığına anlam veremiyorsun, düşünüyorsun ama bir sebep bulamıyorsun.
"Neden"deyip öfkeleniyorsun.
Öyle ya, sana her şeyin bir nedeni olduğu öğretilmişken "neden ? "
Nefesin düzensizleşiyor.
Tam o anda kapı, tanıdık bir sesle çalıyor.
Hışımla kapıyı açıp hiç hak etmeyen birine ağzına geleni söylüyorsun.
Bu durum kronik bir hal aldığında ise öfkeli oluşunun sana has bir özellik olduğuna inanmaya başlıyor, sorunu kendinde arıyorsun.
Her şeyin nedeni, kapıyı açmamak uğruna verdiğin mücadeleydi aslında, göremiyorsun.
İlk anda tüm katılığı ile içeri girmesine müsaade etseydin zamanı geldiğinde hiçbir yere bulaşmadan girdiği kapıdan çıkıp giderdi belki de.
Ne yapsak ?
Mücadelemizi mutsuz olmamak adına vermekten vazgeçip yönümüzü değiştirsek daha kolay olur mu dersin ?
Yoksa artık çok geç mi sence ?
Bence değil, "kolaylaşır ama her gün yapmamız gerekecek".  18/05/2020 - 19:40

Güzel bir gün olsun.
Keyifle dinleyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder