16 Ağustos 2015 Pazar

Atı alıp Üsküdar yolunda kaybolanlara.

Bir ata bindi ve hızla ilerlemeye başladı...
Hikayenin ilk cümlesi hep buydu.
Bazen sıkıca tutunduk bazen altımızdan kayıp gitti,kolumuzu kanadımızı kırdı.
Bazen ipler elimizdeydi,bazen ellerimizi havaya kaldırıp yer çekimi gerçeğini unutmak istedik.
Sonuçta hepimiz kendimizi zamanın kollarına amansızca bıraktık.
'Yok efendim ben hiçbir yere gitmiyorum'dediğimiz zamanlar da oldu.
Oldu olmasına da sonrasında zamanı yakalamak için daha çok daha da çok yorulduk.
O anların sonunda hep bir günde on yaş büyümenin nasıl bir duygu olduğunu anladık.
Amansız bir hastalık,eşsiz bir ilaç gibiydi.
Tıpkı hayatımdaki bazı insanlar gibi.
Ne yaparsam yapayım durduramadığım o at bazen beni ayaklarının altına alıp çifteler atıyormuş gibi hissediyorum.
Sebebi 'bir gün için değer mi...' ile başlayan cümlelerimdeki bir günlerin aslında beni inşa ediyor oluşuymuş.
'Bir gün için değermiş İpek' diyorum şimdilerde.
Çünkü o bir gün dediğim zaman dilimi birilerinin hayatına mürekkep olabiliyormuş.
O mürekkeple yazan eller bir şeylerin ters gittiğini anlayıp U dönüşüyle tanışabiliyormuş.
Mesela ben o gün kendi doğrularım için arkamı dönüp gitmemiş olsaydım çok başka bir yerde çok başka bir zamanda mürekkeplerimiz yeniden birbirine karışabilirdi.
'Çok geç'in aceleci olmayan anlamıyla da bu kadar erken tanışmazdım belki o zaman.
Belki...
Hayatımda duyduğum en üzücü kelime...
Bir de türevi var.Keşke...
'Keşke' ile başlayan cümleler duymak istemediğin için geçmişte 'belki' ile başlayanlarına razı oluyorsun.
Hayatın dönüm noktasını at dört nala koşarken bulmaya çalışıyorsun.
Dönenlere rağmen hala ilerliyor oluşun umutsuzluğun kenarına oturtuyor seni.
'Büyüyünce anlarsın' denen şeyleri anlamamaya devam ediyorsun.
'İleride düzelir, biz de öyleydik' diyenlere rağmen düzelen bir şey olmadığını görüyorsun.
İçin sıkılıyor.
O elbiseyi almadığına pişman oluyorsun.
Tekrar gittiğinde kalmadığını görüyorsun.
Tıpkı elini geçmişte bıraktığın insanlar gibi.
Kalmadığını görünce hırçınlaşıyorsun.
Bu arada aldığın yeni elbiseler ise sana çok yakışıyor.
Bir zaman sonra gözünün dönüşüne de onları yırtıp atışına da anlam veremiyorlar.
Giriş,gelişmeye değil de herkes gibi sonuca bakıyorlar.
Alçak sesle söylenen 'şunun şuyu da şöyleymiş' cümleleri farklı ses tonlarından duyulmaya başlıyor.
Kulak tıkıyorsun.
Ya da yalnızca '..mış gibi'yapıyorsun.
Böyle böyle insanların acımasız yüzüyle tanışıyorsun.
'Büyüyorum' diyorsun.
Atını sürerken önündekilere 'çekil yolumdan'demeyi öğreniyorsun.
Öğretiyorsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder