Sudoku sever misiniz ?
Sıraları ve satırları kesiştirip doğru rakamı tek seferde bulduğunuzu düşündüğünüz sık olur mu ?
Peki ya doğru olduğuna inandığınız anda korkmadan hamlenizi yapar mısınız ?
Yoksa bir kere daha düşüneyim mi dersiniz ?
Hangisi doğru hayatta ?
Cesur olmak mı, garantiye almak mi ?
Risk almadan yaşamak, tek düzeliğe hapsolmak mıdır yoksa bir sonraki adımda boğulmamak mıdır ?
Elimde silinmez bir kalem olsa inandığımı yapmaktan vazgeçer miyim ?
Zamanla yanıldığımı anlarsam pişmanlık hisseder miyim ?
Yoksa hayat zaten bir deneme tahtası, yanılsamanın ta kendisi mi ?
İleride üzerini çizmem gereken hamlelerim için bağışlanır mıyım ?
Peki her başlanan sudoku tamamlanabilir mi ?
Hatayı tam olarak nerede yaptığını bir türlü anlayamadığın anda gelen "yarım bırakma hissi"yle baş edilebilir mi ?
Benim zor oluyor mesela.
Tam böyle bir anda balkona çıkıp derin bir nefes aldım.
Mis gibi yağmur yağıyordu.
Tanıyanlar bilir, balkonu evin en sevdiğim yeridir.
"Parmaklarınla oynuyorsan işimiz var, boşver akışına bırak" dedi yanıma gelerek.
Hayatı sürekli olarak bir yerlere bırakmaya duyduğumuz istek, garantiye alma güdümüzden geliyor olabilir mi diye geçirdim içimden.
Akış dediğimiz, müdahale etmeme, edilgen olmaya teslim olma hali değil midir ?
Kendimi hayata bırakamıyorken hayatı akışına bırakmak, sonra da kalemin silinmez oluşunun heyecansızlığından bahsetmek gülünç geldi.
Tiyatro Pangar'ın hata yapım atölyesi mottosu ne kadar da doğru.
"Hata yoksa hareket yok. Hareket yoksa ölüm var."
Otuzlu yaşlara dayandığım bu günlerde risk almayı, hata yapmayı, denemeyi, yanılmayı, şaşırmayı ve heyecanlanmayı seçiyorum.
Bir sonraki hamlemi çok düşünürsem vazgeçerim, tekrara düşerim.
"Sanırım ben sudokuda cesur olanlardanım" diye cevap verdim.
Bulanık gözlerle baktı, anlarsın dedim.
Hatalarınızı sevdiğiniz, özgünleştikçe özgürleştiğiniz güzel bir gün olsun. 28/02/2020 - 01:14
Keyifle dinleyin.
'İçimde bir sıkıntı var' dediğimde 'nasıl?' sorusuna 'bilmiyorum' diyemediğim gün yazmaya başladım. http://blog.milliyet.com.tr/cokkumralkadin
28 Şubat 2020 Cuma
16 Şubat 2020 Pazar
Merhaba yeni hayat
Edit :
16/02/2020 tarihinden bildiriyorum.
2016 yılında yazdığım yazıdan tam 38 gün sonra radikal bir şekilde İzmir'de yaşamaya karar verdim.
Ya da bir güç beni zorla oraya sürükledi ve ben adına tesadüf dedim.
Radikal kararlar deprem gibidir, derinliği kabuklarınızı, büyüklüğü hayallerinizi kırar.
Önemli olan kırılmanın hangi noktadan gerçekleştiğidir. Bilirsiniz işte hayallerin büyüklüğü, vereceği haz ile doğru orantılı olmayabilir.
Daha dinamik bir hayatı kendime oksijen odası yapacakken daha çekirdek bir hayat tuttu elimden.
Mesleği icra etmenin birilerinin hayatına dokunmak için yeterli olmadığını annemden öğrenmiştim.
Öğrendiklerimi uygulayabilmek için harekete geçtim ve hayat ile aramda yeni yollar, köprüler inşa etmeye başladım.
Çocukların güzel kalplerinden öptüm.
Sevdim.
Yeni hayatım bana oksijen odasının "sevdiklerimin kalp atışı" olduğunu ve başımı yaslayıp o sesi dinleyerek nefes alabileceğimi öğretti.
Rahat bir nefes alabilmeyi özlüyorum bugünlerde.
Sınavları oldum olası sevmem, kaygı bozukluğu yaratır bende.
Bu yazıyı iki sene sonra yeniden düzenleyeceğim ve nefeslerimin artık daha düzenli olduğunu size uzun uzun anlatacağım.
Güzel bir gün olsun.
https://youtu.be/OZYw0MQp_fI
09/07/2016
Aylar önce bir yazı yazmıştım şanssız mıyım bahtsız mı diye.
Birkaç ay insanın ayarlarıyla oynayabilmesi için de ekran parlaklığını arttırabilmesi için de yeterli bir süreymiş.
İnsan özellikle de hayatındaki dönemeçlerde olabildiğince karartıyor ekranını.
Bilirsiniz işte 'burayı dönünce nelerle karşılaşacağımı bilmiyorum' sorunsalı iç kemirirken insan enerji dolu olamıyor.Haliyle enerji tasarrufu da kaçınılmaz oluyor.
Her neyse...
Kepi fırlatıp dört yılımı biriktirdiğim evi kolilere ağlaya ağlaya doldurduktan sonra kafamda cevabını nereye koyduğumu bulamadığım sorularla baş başa kaldım.
Cevabını bulmak ümidiyle kaldırdığım her taşın altından başka sesler çıktı ve bir araya geldiklerinde her telden çaldılar.
Hepsine minnettarım çünkü her biri benim için bırakılmış birer ipucuydu.
Onları birleştirip şifreyi çözmem gerekiyordu.
Tek yudum almadan ellerimin arasında soğuyan kahveyi aniden itip telefonun tuşlarına bastım.
Telefonun diğer ucundaki güven dolu o sese doğru "ben ne yapacağımı bilmiyorum, delirmek üzereyim.Şimdi bana neyi yap dersen onu yapacağım" dedim.
Bunu söylerken uzun zamandır olmadığım kadar ciddiydim ve bunun farkındaydı.
Kısa bir sessizliğin ardından tereddütsüz bir şekilde yapmam gereken şeyi söyledi.
Telefonu kapattım ve aylar öncesinde yaz dönemi için görüşmeye gittiğim hukuk bürosuna bir mail yazdım.
İçeriği tamamladıktan sonra alıcı ve konu kısmını bir kez daha kontrol ettim, her şey eksiksiz gibi görünüyordu.
Tam o anda telefonumda kayıtlı olmayan bir numaradan gelen çağrı ile irkildim.
Banka numarası gibi duran bu çağrıya cevap vermek ve vermemek arasında kısa bir tereddütün ardından yeşil tuşa bastım..
Karşımdaki ses kendini tanıtırken şaşkınlığımı gizleyemiyordum.
Bilgisayar ekranındaki yeni iletimin alıcısı olmaya hazırlanan o kadın şimdi sesiyle kulağımda, içimde yankılanıyordu.
Mucizelere inanır mısınız ?
Ben inanırım. Bu yüzden tesadüfler sıradan değildir benim hayatımda.
Mucizenin adı inanırsanız tesadüf inanmazsanız kader olur.
On beş dakika önce kararlı bir şekilde "orası iyi bir büro, bu fırsatı kaçırma git ve dene bence" diyerek kapattığım o telefon konuşmasını yapmamış olsaydım çalan telefona verdiğim cevap bambaşka olacaktı ve şu an çok başka bir yola dönmüş olacaktım.
Şimdi ise dönüşümü tamamlamış, ekran parlaklığımı arttırmış bir şekilde bavulumu topluyorum. Galiba ben avukat oluyorum.
Karşınıza çıkan insanları, gülüşlerini, seslerini, bakışlarını hafife almayın.
"Geçti gitti" hayatın içinde kurulabilecek en acıklı cümledir.
Geçmedi gitmedi de...
Hayat garip. Bir güç bizi zorla oraya sürüklüyor ve biz adına tesadüf diyoruz.
Yarın, hayatınızı alıp havalara fırlatsın. Adı tesadüf olsun ve siz yaşayın.
https://www.youtube.com/watch?v=8jTyKk8IrAo
16/02/2020 tarihinden bildiriyorum.
2016 yılında yazdığım yazıdan tam 38 gün sonra radikal bir şekilde İzmir'de yaşamaya karar verdim.
Ya da bir güç beni zorla oraya sürükledi ve ben adına tesadüf dedim.
Radikal kararlar deprem gibidir, derinliği kabuklarınızı, büyüklüğü hayallerinizi kırar.
Önemli olan kırılmanın hangi noktadan gerçekleştiğidir. Bilirsiniz işte hayallerin büyüklüğü, vereceği haz ile doğru orantılı olmayabilir.
Daha dinamik bir hayatı kendime oksijen odası yapacakken daha çekirdek bir hayat tuttu elimden.
Mesleği icra etmenin birilerinin hayatına dokunmak için yeterli olmadığını annemden öğrenmiştim.
Öğrendiklerimi uygulayabilmek için harekete geçtim ve hayat ile aramda yeni yollar, köprüler inşa etmeye başladım.
Çocukların güzel kalplerinden öptüm.
Sevdim.
Yeni hayatım bana oksijen odasının "sevdiklerimin kalp atışı" olduğunu ve başımı yaslayıp o sesi dinleyerek nefes alabileceğimi öğretti.
Rahat bir nefes alabilmeyi özlüyorum bugünlerde.
Sınavları oldum olası sevmem, kaygı bozukluğu yaratır bende.
Bu yazıyı iki sene sonra yeniden düzenleyeceğim ve nefeslerimin artık daha düzenli olduğunu size uzun uzun anlatacağım.
Güzel bir gün olsun.
https://youtu.be/OZYw0MQp_fI
09/07/2016
Aylar önce bir yazı yazmıştım şanssız mıyım bahtsız mı diye.
Birkaç ay insanın ayarlarıyla oynayabilmesi için de ekran parlaklığını arttırabilmesi için de yeterli bir süreymiş.
İnsan özellikle de hayatındaki dönemeçlerde olabildiğince karartıyor ekranını.
Bilirsiniz işte 'burayı dönünce nelerle karşılaşacağımı bilmiyorum' sorunsalı iç kemirirken insan enerji dolu olamıyor.Haliyle enerji tasarrufu da kaçınılmaz oluyor.
Her neyse...
Kepi fırlatıp dört yılımı biriktirdiğim evi kolilere ağlaya ağlaya doldurduktan sonra kafamda cevabını nereye koyduğumu bulamadığım sorularla baş başa kaldım.
Cevabını bulmak ümidiyle kaldırdığım her taşın altından başka sesler çıktı ve bir araya geldiklerinde her telden çaldılar.
Hepsine minnettarım çünkü her biri benim için bırakılmış birer ipucuydu.
Onları birleştirip şifreyi çözmem gerekiyordu.
Tek yudum almadan ellerimin arasında soğuyan kahveyi aniden itip telefonun tuşlarına bastım.
Telefonun diğer ucundaki güven dolu o sese doğru "ben ne yapacağımı bilmiyorum, delirmek üzereyim.Şimdi bana neyi yap dersen onu yapacağım" dedim.
Bunu söylerken uzun zamandır olmadığım kadar ciddiydim ve bunun farkındaydı.
Kısa bir sessizliğin ardından tereddütsüz bir şekilde yapmam gereken şeyi söyledi.
Telefonu kapattım ve aylar öncesinde yaz dönemi için görüşmeye gittiğim hukuk bürosuna bir mail yazdım.
İçeriği tamamladıktan sonra alıcı ve konu kısmını bir kez daha kontrol ettim, her şey eksiksiz gibi görünüyordu.
Tam o anda telefonumda kayıtlı olmayan bir numaradan gelen çağrı ile irkildim.
Banka numarası gibi duran bu çağrıya cevap vermek ve vermemek arasında kısa bir tereddütün ardından yeşil tuşa bastım..
Karşımdaki ses kendini tanıtırken şaşkınlığımı gizleyemiyordum.

Mucizelere inanır mısınız ?
Ben inanırım. Bu yüzden tesadüfler sıradan değildir benim hayatımda.
Mucizenin adı inanırsanız tesadüf inanmazsanız kader olur.
On beş dakika önce kararlı bir şekilde "orası iyi bir büro, bu fırsatı kaçırma git ve dene bence" diyerek kapattığım o telefon konuşmasını yapmamış olsaydım çalan telefona verdiğim cevap bambaşka olacaktı ve şu an çok başka bir yola dönmüş olacaktım.
Şimdi ise dönüşümü tamamlamış, ekran parlaklığımı arttırmış bir şekilde bavulumu topluyorum. Galiba ben avukat oluyorum.
Karşınıza çıkan insanları, gülüşlerini, seslerini, bakışlarını hafife almayın.
"Geçti gitti" hayatın içinde kurulabilecek en acıklı cümledir.
Geçmedi gitmedi de...
Hayat garip. Bir güç bizi zorla oraya sürüklüyor ve biz adına tesadüf diyoruz.
Yarın, hayatınızı alıp havalara fırlatsın. Adı tesadüf olsun ve siz yaşayın.
https://www.youtube.com/watch?v=8jTyKk8IrAo
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)