Zamanın nasıl geçtiğine bir kez daha hayret ederken serçe parmağınızla göz altlarınızda fark etmeden daireler çizerken buluyor musunuz kendinizi?
Geçen zamanda yalnızlaştıkça bunun aslında o kadar da kötü bir şey olmadığını anlayıp bir kova suyu boca ediyor musunuz içinize?
Ben Ocağın beşini altısına bağlayan gecede kovadaki her damlayı yetkili mercilere iletirken elimi hiç korkak alıştırmadım.
Çünkü hayatın giderek zorlaşan bir matematik problemi olduğunu ve hayatıma giren insanların bu problemi çözerken bana fazladan birer işlem olarak geri döneceğini fark ettim.
O yüzden galiba üzerime yapışan sıfatların soğuk, mesafeli oluşu üzmüyor artık beni.
Herkesle çok çabuk kaynaşabilen insanları sevemedim hiç mesela.
Her şeyin kolaycacık oluvermesini de sindiremedim içime.
Bu şekilde gelişiveren ilişkilerin her türlüsünde samimiyet bulamadım, çok da aramadım.
Birçok insanı şeffaflıkla takas ettim anlayacağınız.
Farklı şeyler yazmak için oturmuştum masanın başına aslında.Ama madem konu buralara geldi şu örnekle açıklayayım.

Zamanla o kağıda çizilen her figürle biraz daha kaybolacaksınız.
Giderek ilk bakışta görülemez olacaksınız ve bir gün bir bakacaksınız ki birilerinin kolu bacağı üzerinize çizilmiş.
Başkalarının düşünceleriyle, başkalarının cümleleriyle sürdürmeye başlayacaksınız hayatınızı.
Gülüş şekliniz hatta verdiğiniz tepkiler değişmiş olacak.Evet, bunun kalabalık bir hayatla ilgisi pek yok aslında.
Aslı artık benim gibi gülüyor, Berkay yavru kedi gördüğünde ona gözlerini kısarak boynunu hafifçe yatırarak bakıyor.Tıpkı benim gibi.
Ama olaylara bakış açınızın sürekli değişiyor olmasının, git gellerinizin sıklaşmış olmasının kendinizle olan kavgalarınızın hatta gülerken ağlayabiliyor olmanızın kalabalıklaşmış hayatınızla çok ilgisi var.
O çok sevdiği kalabalık hayatın içinde kendi esamesi bile okunmayan canlılarız biz.
O çok severek çizdiği popülerlik çerçevesi içindeki resmin altında ezilen insanlarız biz.
Konu nasıl buralara geldi anlamadım.
Neyse bu da böyle olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder