17 Ocak 2016 Pazar

Ocağın on üçüydü...

Titriyordum.
Kapıyı açtığımda karşılaştığım manzara ile kan beynime sıçramıştı.
Kapıyı bir hışımla kapattıktan sonra 'şimdi ne yapacağım' diye bas bas bağırıp evin içinde terör estirmeye başladım.
Sonra üzüntüyle gelen sinir harbinin yerini gözyaşlarım aldı.
Az önce öfkeden titreyen bedenimi bu kez çaresizlik ele geçirmişti.
Derin bir nefes aldım.
Geçen yalnızca üç saniyeydi ama bu omuzlarımdan tutup 'kendine gel' demek için yeterli bir süreydi.
İlk iş görüşmemin olduğu gün tüm aksilikler karşıma geçip 'bakalım şimdi ne yapacaksın?' diyordu.
Ardından ben kendime dönüp aynı soruyu sordum.
Bakalım şimdi ne yapacaksın İpek?
                   ***
Bir sabah uyanıyorsun ve aldığın telefonla hayatının değişebileceği hissine kapılıyorsun.
O his ile günlerce Charlie Chaplin olup havalara her zıplayışında topuklarını birbirine vuruyorsun.
Her şeyin tam ve yolunda olduğuna inandırıyorsun kendini.
Son dakika çıkacak sorunlara karşı hayatını öylece kavanoza tıkıp sıkıca kapağını kapatmak istiyorsun.
Öyle de yapıyorsun.
Kar yağıyor düşüp kolunu kırmamak için dışarı çıkmıyorsun.
Saçlarını kestiresin ya da rengini değiştiresin geliyor yakışmazsa deyip o önemli günün ötesine bir tarihe erteliyorsun.
Aşık oluyorsun ve gidip 'çok güzel gülüyorsun' demek istiyorsun ama duygu durumunun karmaşasında boğulmaktan korkup "sonra" diyorsun.
O gün için aldığın o güzel bluzu arkadaşlarınla yemeğe çıkarken giymek istiyorsun, askıdan alıp aynada üzerine tutuyorsun sonra aklına inatçı lekeler geliyor ve bir kez daha erteliyorsun.
Erteliyorsun..Erteliyorsun..Erteliyorsun.
Ve o gün geliyor uğruna haftalardır kavanoza tıkıp, en güzel haliyle muhafaza ettiğin hayatın dışarı çıkıyor.
Sanıyorsun ki ayağına takılabilecek hiçbir şey yok artık.
Ama öyle olmuyor ve son dakika, o zamana dek hiç hesaba katamadığın, ufacık bir taş takılıyor hayatına ve sendeliyorsun.
Paniğe kapılıp ne yapacağını bilemiyorsun.
Evet bilemiyorsun çünkü o zamana dek sorunlarla nasıl baş edilir öğrenmek yerine sorunlardan uzak olmayı seçmişsin.
O an hayatın mizah anlayışı karşısında beyninin sağ lobuna güvenmekten başka çaren kalmıyor.
Ve hayattaki en büyük mucizenin içinde olduğunu keşfediyorsun.
Bunu öğrenmek sana kendi kendine yetebilmenin kapılarını açıyor ve sen o kapılardan omurgan dik olarak geçiyorsun.
'Bunun da üstesinden gelirim' demeyi öğrendikçe hayattan korkmuyorsun artık.
                ***
Sonunda ne mi oldu?
Mülakatta karşımda duran kadının yüzündeki ilk tebessümden itibaren sesim hiç titremeden konuştum.
Ve kapıdan çıkar çıkmaz telefona sarıldım.
Olanları anlatırken ağzımdan mutlu bir şarkının nakaratındaki notalar çıkıyordu.

Güzel bir pazar olsun :)

6 Ocak 2016 Çarşamba

Toplama ol bölmek çok zor.

Siz de oturup gecenin bilmem kaçlarına kadar çok sevdiğiniz insanlarla hayata dair konuşmalar yaptıktan sonra odanıza geçip yatağın kenarına oturduğunuzda avuçlarınızın arasına alıyor musunuz yüzünüzü?
Zamanın nasıl geçtiğine bir kez daha hayret ederken serçe parmağınızla göz altlarınızda fark etmeden daireler çizerken buluyor musunuz kendinizi?
Geçen zamanda yalnızlaştıkça bunun aslında o kadar da kötü bir şey olmadığını anlayıp bir kova suyu boca ediyor musunuz içinize?
Ben Ocağın beşini altısına bağlayan gecede kovadaki her damlayı yetkili mercilere iletirken elimi hiç korkak alıştırmadım.
Çünkü hayatın giderek zorlaşan bir matematik problemi olduğunu ve hayatıma giren insanların bu problemi çözerken bana fazladan  birer işlem olarak geri döneceğini fark ettim.
O yüzden galiba üzerime yapışan sıfatların soğuk, mesafeli oluşu üzmüyor artık beni.
Herkesle çok çabuk kaynaşabilen insanları sevemedim hiç mesela.
Her şeyin kolaycacık oluvermesini de sindiremedim içime.
Bu şekilde gelişiveren ilişkilerin her türlüsünde samimiyet bulamadım, çok da aramadım.
Birçok insanı şeffaflıkla takas ettim anlayacağınız.
Farklı şeyler yazmak için oturmuştum masanın başına aslında.Ama madem konu buralara geldi şu örnekle açıklayayım.
Ortasına boylu boyunca kendinizi çizdiğiniz bir resim kağıdı gibi düşünün.
Zamanla o kağıda çizilen her figürle biraz daha kaybolacaksınız.
Giderek ilk bakışta görülemez olacaksınız ve bir gün bir bakacaksınız ki birilerinin kolu bacağı üzerinize çizilmiş.
Başkalarının düşünceleriyle, başkalarının cümleleriyle sürdürmeye başlayacaksınız hayatınızı.
Gülüş şekliniz hatta verdiğiniz tepkiler değişmiş olacak.Evet, bunun kalabalık bir hayatla ilgisi pek yok aslında.
Aslı artık benim gibi gülüyor, Berkay yavru kedi gördüğünde ona gözlerini kısarak boynunu hafifçe yatırarak bakıyor.Tıpkı benim gibi.
Ama olaylara bakış açınızın sürekli değişiyor olmasının, git gellerinizin sıklaşmış olmasının kendinizle olan kavgalarınızın hatta gülerken ağlayabiliyor olmanızın kalabalıklaşmış hayatınızla çok ilgisi var.
O çok sevdiği kalabalık hayatın içinde kendi esamesi bile okunmayan canlılarız biz.
O çok severek çizdiği popülerlik çerçevesi içindeki resmin altında ezilen insanlarız biz.
Konu nasıl buralara geldi anlamadım.
Neyse bu da böyle olsun...

1 Ocak 2016 Cuma

Gelecekteki İpek'e...

Merhaba gelecekteki sevgili ben,
Sana bu satırları 2016'nın 1 Ocağından yazıyorum.
Saat şu an tam olarak 12:08.
O gün geldiğinde kendini karaya vurmuş balık gibi hissedersen yine kendine pusula olabil diye yazıyorum.
Çünkü bir insan sadece kendine "bırak beni, yaşayarak öğreneceğim" diyemiyor.
Belki de dinlemek zorunda olduğun tek ses olduğum için yazıyorum.
Serin kalabil, yaşadıklarını unutma diye yazıyorum.
Bu yıl senin için umulmadıklar yılıydı aslına bakarsan.
Olmaz dediğin ne varsa oldu.
İnanamam dediğin ne varsa inandın.
İnandırıldın.
Uğraşamam dediklerinle uğraştın, mümkün değil sevemem dediğin herkesi sevdin.
Demek ki isteyince oluyormuş.
Ya da büyük konuşmak sana yaramıyor kardeşim.
Ailenden çok uzak kaldın.
Onlara yeterince vakit ayırabilmişsindir umarım bu yıl.
Mezun olmaya ramak kaldı.
Hala sinema televizyon konusuna sıcak bakıyorum ama ne karar verirsen ver arkandayım.
Sahiden arkandayım zira senin için artık bir şey yapamam.
Geçmişinle yaşayamazsın.
Yıllardır öğrenmek isteyip içine sindiremediğin tek şey belki de bu.
Bir kenara bırakmadan yenilere yer açamazsın.
Unut diyemem ama hatırlamamak senin elinde.
Lütfen bu yıl kendine bu iyiliği yapmış ol.
Bir iyilik daha yap hatta ve yazı yazmaya devam et.
Sen, yazının iyileştirici gücünü kullanarak pek çok şeyi başardın.
Şimdi bırakamazsın.
Belirli aralıklarla sürdürdüğün yazı hayatına çeşitli bahanelerle ayraçlar yerleştirdin on iki ay boyunca.
Oysa hiç tanımadığın, bilmediğin insanlardan mesajlar almak nasıl da mutlu etmişti seni.
Hayatına o güne dek hiç uğramamış insanlar Milliyet Blog için kanına girdiler.
Duygu cetvelinde mavinin en gurur verici rengiyle tanıştın.
Ağlayarak yazdıklarını ağlayarak okuyorlardı, 'bir gün bir yerde seninle karşılaşabilir miyim? ' sorusuna 'umarım' kelimesini eklediler.
Ve sen birilerinin içine işlemeyi başarmışken şimdi bırakamazsın.
Bırakmaman gerekenler listesine bu yıl özellikle hatıralarını ekliyorum.
Çünkü son kez bu evden sana yazıyorum.
Şu an neredesin ve neler geldi başına bilmiyorum.
Umarım hayal ettiğin gibi gitmiştir her şey ve bilinmezliğin baş döndürücü havasına kapılıp oradan oraya savrulmamışsındır.
Aslı'yla olan ev arkadaşlığınızın sonuna gelme düşüncesi seni şimdiden hüzünlere gark ediyor.
Kim bilir nasıl ayrıldınız.
Evin kapısını son kez kapatırken neler geçti aklından.
Her son bir başlangıç değildir unutma.
Unutursan yeniden başlayamadığın her yolun sonu için gözyaşlarına boğulursun.
Ha bu arada sabahları gözünü sütsüz, şekersiz zift gibi bir fincan kahve ile açmaya çok alıştın.
Bir saniye ver bana kahvemden bir yudum daha alayım soğumadan.
Ne diyordum,ha evet kahvaltıyla başlayabiliyordur umarım artık günlerin.
'Seni seviyorum' cümlesini bu yıl da sevdiklerinden esirgemedin.
Onlara kartpostallar gönderip uzakları yakın ettin.
Umarım pişirme süren hala aynıdır.
Pembeleşmek üzere üstüne gelen insanları erken parlayıp kül etmiyorsundur.Yok yok yapmıyorsundur.
Uyku, ilham perisiyle geçirdiğin vakti hala kıskanıyordur belki de.
Kıskançlık iyidir.Seven insan kıskanır.
Umarım etrafında seni kıskanan, gözünün içine bakan insanlar vardır.
Umarım bol papatyalı, daha az papatya çaylı bir yıl geçirmişsindir.


                                                                                                 Gülümse
                                                                               Geçmişte kalan sen-bugünü yaşayan ben